Am is are neye göre gelir ?

Sabrinnisa

Global Mod
Global Mod
Am, Is, Are: Dilin Derinliklerinde Toplumsal Cinsiyet, Çeşitlilik ve Sosyal Adaletin İzdüşümü

Merhaba arkadaşlar,

Bugün size dildeki çok basit gibi görünen bir konu üzerinden derin bir tartışma açmak istiyorum. Hepimiz "am, is, are" gibi yardımcı fiillerle günlük hayatımızda sıkça karşılaşıyoruz, ama bu basit dil bilgisi öğesinin, aslında çok daha derin toplumsal dinamiklerle ilişkili olduğunu düşündünüz mü? Yani, dilin yapısındaki bu küçük seçimler, toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet gibi kavramlarla nasıl bir etkileşim içinde olabilir?

Dilin sadece iletişim aracı olmanın ötesinde, toplumsal cinsiyet rollerini nasıl şekillendirdiğini, toplumsal normları nasıl pekiştirdiğini ve kimliklerimizi nasıl etkilediğini birlikte keşfetmeye davet ediyorum. Kadınların empatiye dayalı yaklaşımlarının, erkeklerin ise daha çözüm odaklı bakış açılarıyla birleşerek bu tartışmada nasıl bir denge oluşturabileceğini düşünerek yazdım. Sizi de kendi perspektiflerinizi paylaşmaya davet ediyorum.

Am, Is, Are: Dilin Basit Temelleri Ama Derin Katmanları

“Am, is, are” dediğimizde aslında dilin temel yapı taşlarından birine işaret ediyoruz. İngilizcede fiil olan “to be”nin çekimlerini oluşturur ve cümlenin öznesine bağlı olarak kullanılır. Ne kadar basit bir konudur, değil mi? "I am", "She is", "They are" gibi cümleler kurarken dilin doğru kullanımı için hepimiz bu fiillerin doğru bir şekilde yerleştirilmesine dikkat ederiz.

Ama bir adım geri atıp baktığımızda, bu fiillerin sadece dilsel bir işlevi değil, aynı zamanda toplumsal bir işlevi de vardır. Her bir “am”, “is” veya “are” kullanımı, bir kimlik inşasının, bir sosyal yapının, hatta bazen toplumsal cinsiyet normlarının yeniden üretildiği bir süreçtir. Çünkü bu dilbilgisel seçimler, hem bireysel hem de toplumsal kimlikleri şekillendirir.

Toplumsal Cinsiyetin Dildeki Yansıması: İfadenin Gücü

Bildiğimiz gibi, dilin içinde bulunduğu kültürel bağlamı yansıttığını çok iyi biliyoruz. Toplumumuzda, kadınlar ve erkekler arasında bir dizi dilsel farklılık gözlemlenebilir. Bu farklılıkların çoğu, toplumsal cinsiyetin yansımasıdır. Kadınlar, empati ve duygusal bağlar kurma yönünde daha güçlü bir eğilim gösterirken, erkekler genellikle daha analitik ve çözüm odaklı düşünmeye yatkındır. Peki, dilin bu yönü toplumsal cinsiyet rollerini nasıl besler?

Örneğin, kadınların daha çok "I am feeling", "She is worried", "They are emotional" gibi yapılarla cümle kurma eğiliminde olduğunu gözlemleyebiliriz. Burada kullanılan fiiller, duygusal bir bağ kurmanın, empati yapmanın ve toplumsal normlara uygun davranmanın simgeleri olabilir. Bu, dildeki "to be" fiilinin, kadınların daha çok duygusal bir yönüyle ilişkilendirilmesine yol açar.

Erkeklerin dildeki tutumu ise genellikle daha direkt ve çözüm odaklıdır. “I am strong,” “He is capable,” “They are leaders” gibi ifadeler, genellikle toplumsal olarak güçlü ve başarılı olan bir kimliği yüceltir. “To be” fiilinin bu kullanımları, genellikle iktidar, başarı ve çözüm üretme gibi temalarla ilişkilendirilir. Erkeklerin bu ifadelerle toplumsal beklentilere uymaya çalıştığını söyleyebiliriz.

Dilsel bu farklılıklar, tabii ki sadece dildeki kalıplardan ibaret değildir. Kadın ve erkeklerin dil yoluyla kendilerini ifade etme biçimleri, toplumsal cinsiyet rollerini içselleştirmenin ve bunları günlük yaşamda devam ettirmenin bir yolu haline gelir.

Çeşitlilik ve Kimlik: Birleşen Kimlikler ve Dilin Gücü

Dilin toplumsal cinsiyet rollerini yansıtmasının yanı sıra, daha geniş bir bağlamda çeşitliliğin ve kimliklerin de dil aracılığıyla şekillendiğini unutmamalıyız. Her bireyin kimliği, geçmişi, kültürü ve toplumsal bağlamı farklıdır. Çeşitli kimlikler, dilde de kendisini farklı biçimlerde ifade eder.

Örneğin, cinsiyet kimliği konusunda daha fazla çeşitlilik görmeye başlıyoruz. “They are” gibi cümleler, ikili cinsiyet anlayışının ötesinde bir kimliği ifade etme biçimi olarak öne çıkıyor. “They”nin, tekil bir kişi için kullanılmaya başlaması, dilin de toplumsal cinsiyet anlayışını dönüştürme noktasında nasıl bir rol oynadığını gösteriyor. Bu tür dilsel evrimler, toplumsal normların da zamanla değişebileceğinin bir göstergesi.

Dil, toplumsal cinsiyetin ötesinde, etnik kimlikleri, cinsel yönelimleri ve daha birçok çeşitliliği de yansıtır. Bir insanın kendini nasıl ifade ettiği, “am, is, are” gibi fiillerin doğru bir şekilde kullanılması, aslında bir kimlik inşasını da ortaya koyar.

Sosyal Adalet: Dilin Adaletsizliği Düzeltme Gücü

Dil, sadece bir ifade biçimi değil, aynı zamanda sosyal adaletin bir aracı olabilir. Toplumsal eşitsizliklerin dil yoluyla pekiştirilebileceğini kabul etmemiz gerekiyor. Bazen, “I am strong,” “He is aggressive” gibi kalıplar, toplumsal adaletsizlikleri ve eşitsizliği derinleştirir. Kadınların duygusal, pasif ya da güçsüz olarak tanımlanması, erkeklerin ise hep güçlü, lider ve bağımsız olarak görülmesi, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin dilsel yansımalarıdır.

Sosyal adaletin bir parçası olarak, dilin doğru kullanımı bu eşitsizliklerin önüne geçebilir. Örneğin, “They are capable of anything,” gibi cümlelerin kullanımının yaygınlaşması, cinsiyet kimliği ya da toplumsal cinsiyet rollerine bakış açısını değiştirebilir. Bu, yalnızca bireysel düzeyde değil, toplumsal düzeyde de değişimi başlatabilir.

Sizce Dil, Toplumsal Cinsiyet ve Adaletin Dönüşümüne Nasıl Katkı Sağlayabilir?

Şimdi sevgili forumdaşlar, bu soruyu size bırakıyorum: Dil, toplumsal cinsiyet ve çeşitlilik konusundaki farkındalığı artırmak adına neler yapabiliriz? Dilin toplumsal adalet için bir araç olarak nasıl şekillendirilebileceğini düşünüyorsunuz? Kadınların empatik ve toplumsal bağ kurma odaklı bakış açılarıyla, erkeklerin analitik ve çözüm odaklı bakış açılarını nasıl dengeleyebiliriz? Kendi deneyimlerinizden yola çıkarak, dilin toplumda nasıl bir rol oynadığını bizimle paylaşır mısınız?

Konuyu birlikte daha derinlemesine tartışmayı dört gözle bekliyorum!